Dervişoğlu: Ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz (!)
Dervişoğlu: Ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz (!)
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin Öcalan çağrısıyla Anayasa değişikliği gündemi hakkında açıklama yaptı. Bahçeli'nin çağrısı ve siyasi gelişmeler ele alındı. Türkiye siyasetinde yaşanan süreçlerin incelikleri ve gelecek beklentileri değerlendirildi.
Haber Giriş Tarihi: 31.12.2024 13:53
Haber Güncellenme Tarihi: 31.12.2024 14:18
Kaynak:
Dervişoğlu: Ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz (!)
https://www.ortamhaber.com
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısıyla başlayan
gelişmenin altında, Anayasa’yı değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde edebilme
gayesinin de olabileceğine işaret etti. Dervişoğlu, “Geçen açılım döneminde ‘Bana
başkanlığı verin, ondan sonra sizin sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan,
bugün de ‘Beni başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne
istiyorsanız onu vereyim’ demektedir. Devleti yönettiğini iddia edenlere
soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Karar TV ekranlarında Elif Çakır ve Taha
Akyol’un gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan ve DEM Partili Pervin
Buldan ile Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’ya giderek terör örgütü elebaşı Abdullah
Öcalan’la görüşmesiyle süren gelişmelere ilişkin görüşü sorulan Dervişoğlu, “Ben hiçbir
şeye önyargıyla karşı çıkmam. Şartları doğru okumaya gayret sarf ederim. Bu
çağrıların, bu zamana kadar yapılmış çağrılara benzerliği üzerinden de ne tür sonuçları
beraberinde getireceğini tahmin ederek bir duruş sergilerim. Bu daha önceden
sınadığımız bir yöntemdir. Hepimiz bunun ağır sonuçlarına da katlanmışızdır.
Dolayısıyla bu işlerde zamanlamanın doğru yapılabilmesinden yanayım. Türkiye'nin bir
çıkmaz içindeyken, bir sorundan çıkmak üzere hiç bulaşmaması icap eden alanlarla
temas kurmaya yeltenmesini yerinde bulmam. Ortada yerde bir sorun varsa o sorunun
doğru çözülmesi için de diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim.”
dedi.
Bahçeli’nin çağrısı: “Öcalan’ın serbest bırakılmasını istemek demek”
Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısını hatırlatan Dervişoğlu, “Öcalan’ın bir
hükümlü olması sebebiyle, bir siyasi partinin grup kürsüsünde konuşabilmesi için
öncelikle serbest bırakılması gerekir. Sayın Bahçeli'nin geçmişte yapmış olduğu
hamlelere baktığımızda, bu hamlelerin zaman zaman farklı özneler içerdiğine şahit
oluyoruz. ‘Gelsin bu kürsüyü konuşsun’ demek, Abdullah Öcalan'ın serbest
bırakılmasını istemek demektir. Buna benzeyen birçok şeyi bu zamana kadar yaptı ve
konunun doğru alanlarda tartışılmasının da önünü kapattı. Yoksa salt milliyetçi
reflekslere bağlı olarak şiddetli bir karşı duruş sergilemiş değilim. İmralı’da tecrit altında
bulunan birinin, Meclis kürsüsüne daveti eşyanın tabiatına da aykırıdır. Bunun
arkasında hangi amaç olabilir düşüncesinden hareketle, toplum da düşünceye sevk
edildi.” şeklinde konuştu.
“Bahçeli’nin çağrısına şaşırmadım”
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çağrısı üzerine bir şaşkınlık yaşamadığını kaydeden
Dervişoğlu, “Aslında sizler de şaşırmamışsınızdır. Bu meseleye toptancı bir tarih
şuuruyla bakanlar, kimin hangi adımları atabileceğine üç aşağı beş yukarı muttali
insanlardır.
Türk siyasetinde ne zaman bir kırılma noktasına doğru gidiyoruz diye düşünüldüğünde,
Bahçeli’nin benzer hamlelerine şahit olmuşuzdur. 367 krizinden sonra, Cumhurbaşkanı
seçimi sürecinde, sistemin değiştirilmesi sürecinde, 1999 senesinde seçim akşamı,
‘DYP ve Fazilet dinlensin’ diyerek merkez sağın tasfiyesi sürecinde, 2015 yılındaki
seçimlerden hemen sonra, ara hükümetin kurulabilmesi sürecinde… Bahçeli’nin bütün
bu süreçlerde öznesi farklı birtakım çıkışları olmuştur. Herkes o özne üzerinde
tartışırken, gizli öznenin beklentisine uygun sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ben de burada
yine özne farkı var düşüncesinden hareketle meseleyi şaşkınlık ya da sürprizle
karşılamadım. Bahçeli'nin bütün bunları, Türk milliyetçiliğinin siyasi organizasyonu olan
bir siyasi partinin lideri kimliğinden hareketle yaptığını düşünmüyorum.” ifadelerini
kullandı.
“Bu coğrafyanın ihtiyacı budur”
Türk milliyetçiliği için “Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş felsefesi” tanımını yapan Dervişoğlu, “Gerek siyasi partiler, gerek bazı kişiler,
gerekse bazı kurumlar, hepimizin müşterek değerlerini parça parça kendi inhisarlarına
alarak, bunun üzerine bir siyasi ikbal programı inşa etmişlerdir. Benim ısrarla merkez
dememin de sebebi budur. Yani milliyetçilik bir siyasi partiye; dindarlık, muhafazakarlık,
mukaddesatçılık bir başka partiye; cumhuriyetçilik, laiklik, Atatürkçülük başka bir partiye
verilmiş gibi bir algı yaratılmıştır. Oysa bunların hepsi bütünüyle bizim kucaklamamız
icap eden değerlerdir. Ama biz buradan bakmıyoruz, inhisarımıza alıyoruz. Biri milliyetçi
oluyor, başkasının milliyetçi olma hakkı kalmıyor. Kimisi maneviyatçı oluyor, başkasının
kalmıyor. Kimisi Atatürk'ü, Cumhuriyeti, laikliği inhisarına aldığını varsayarak, onun
başkasının hakkı olmadığını delalet eden beyanlarda bulunuyor. Ben ise hem yetişme
çağlarımda hem de bugün içinde bulunduğum konumda, bu büyük değerlerin
başkalarının inhisarına terk edilmemesi üzerine bir siyasi dünya görüşü inşa
edilmesinden yanayım. Bu coğrafyanın ihtiyacı budur” değerlendirmesini yaptı.
“Paradigma olarak bir değişiklik varsa bunun bize anlatılması lazım”
“Diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim” şeklindeki sözlerine
açıklık getiren Dervişoğlu, “Bahçeli'nin önermesi ve Erdoğan'ın da müsaadesiyle DEM
yöneticileri Abdullah Öcalan'ı ziyaret etti. Orada kendilerine söylenenler de bir metne
dönüştürülerek
kamuoyuyla paylaşıldı. Burada bir paradigmadan bahsediliyor. Bir şeyi değiştirebilmek
için ortaya koyulan bir stratejiden bahsediliyor. Ve bu değişikliğe vesile olanın da
İmralı'daki şahıs tarafından, devletten kaynaklandığı ifade ediliyor. Paradigma olarak bir
değişiklik varsa buna Abdullah Öcalan'a kuryelik yapanlar tarafından değil, buna yol
veren ve müsaade eden tarafından bize anlatılması lazım” diye ekledi.
“Hayırlı bir sonuç çıkmaz”
“Burada başlangıç yanlış. Bu başka bir amaca matuf” diyen Dervişoğlu, “Nasıl
başlamalıydı?” sorusu üzerine “Bu hükümete bunu öğretebilmeniz mümkün değil.
Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle, kurulduktan ve iktidar olduktan sonra
FETÖ’yle, daha sonraki dönemlerde Suriye'de yaşadığımız ve gördüğümüz gibi HTŞ
gibi örgütlerle ilişki kurmayı mahsurlu görmeyen biriyle, bu işin doğrusu şudur diye
konuşmam. Dolayısıyla aklından geçenin bize bildirilmesi lazım. Bu zamana kadar
kurmuş olduğu ittifakların sonuçlarına bakarak bu işten de hayırlı bir sonuç çıkacağı
kanaatini taşımıyorum. Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle ilişkiler, sonraki
dönemde FETÖ'yle ilişkiler, sonraki dönemde açılım süreci PKK’yla ilişkiler. Şimdi de
Suriye’de kendi senaryoları olmasa bile sahiplendikleri bir senaryo üzerinden, geçmişe
yönelik yasadışı örgütlerle ilişkilerini ifşa etmekten kaçınmama halleri… Bunlarla
masaya otururken temiz bir siyasi geçmişe sahip insanların mütereddit davranmaması
gibi bir durum söz konusu olamaz. Bunun için mutlak surette arkada ne olacağına
bakmak durumundayız.” dedi.
“Kim neyi planlıyor kaygısı yaşanıyor”
Cumhur İttifakı yerine Cumhur koalisyonun varlığından söz eden Dervişoğlu, “Buna
bağlı olarak da rol paylaşımı var. Bu son derece somut bir biçimde de kendini
hissettiriyor. Sayın Bahçeli, yasama yılının açılışında Tayyip Bey'in yapmış olduğu
konuşmaya bağlı olarak, durumdan vazife çıkardığını ve DEM’e el uzattığını söylüyor.
Uzanan el, Devlet Bey’in eli ama elin gerçek sahibinin Tayyip Erdoğan olduğu da ortaya
çıkıyor. Ben bunlardan muzdarip değilim. Türkiye'nin geleceğine dair, bu ve benzer
kararları müştereken alanların ilişkilerinin deşifre olmasından yana bir kaygım yok.
Benim asıl kaygım, Türkiye'nin ve Türk milletinin beklentilerinin hilafına atılmış adımlar
ve alınmış kararlardır. Bu yönüyle
siyasetin bana yüklediği sorumluluğun sınırında kalarak, karşı durmam icap eden
hususlara karşı çıkıyorum ve karşı duruşumu şeffaf bir biçimde dile getiriyorum. Ama şu
var; Tayyip Bey her karar verdiğinde bu millet arkasında ne var diye düşünmeye
başladıysa Anayasa hükmünü yitirmiş demektir. Asıl sıkıntı orada. Kim neyi planlıyor
diye bir kaygı yaşanıyorsa -ki Türkiye'de her alanda bu yaşanıyor- işte o zaman bu her
geçen gün Türkiye hukuk devleti olmaktan biraz daha uzaklaşır.” İfadesini kullandı.
“Takvim içerisinde herkes üstüne düşeni yapıyor”
Bahçeli’nin ‘örgütün lağvedilmesi’ ile Erdoğan’ın ‘silahların gömülmesi’ noktasındaki
çağrılarına karşılık terör örgütü elebaşı Öcalan’dan buna yönelik bir yanıt gelmediği
hatırlatılan Dervişoğlu, “Bahçeli'nin ve Erdoğan’ın söylediği istikamette bir müzakere
sürecinin gelişebileceğini düşünüyor musun?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bize neyle
geleceklerini bilmediğim, o paradigmanın ne olduğunu da kestiremediğimden bu konuya
net bir cevap verebilme imkanına sahip değilim. Abdullah Öcalan'la İmralı'da yapılan
görüşmeyle alakalı kısa bir metin paylaşıldı. Görüşme bugün yapıldı, metin ise ertesi
gün paylaşıldıysa; geçmişte olup bitenlere bakarak bunun takvime bağlı bir işlem olduğu
kanaatini taşıyorum. Oslo’da 2009’da görüşülmüş ama açılım süreci 2013’te başlamış.
Bu pencereden baktığımda, bu 4 yıllık zaman içinde olup bitenlere muttali değilim. Ama
bu belli bir takvime yayılıyor, bir kum saati çevriliyor. Bu takvim içerisinde de paylaşılan
roller çerçevesinde herkes üstüne düşeni yapıyor.” ifadesini kullandı.
“Nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar atılıyor”
“Bu bölgede olup biten hiçbir şey, bölge coğrafyasının başka bir yerinde olan işlerden
bağımsız değildir.” değerlendirmesini yapan Dervişoğlu, “Bütün bunları Suriye'de olup
bitenler üzerine bina ettik. Türkiye'de bütün bunlar başlamadan önce özellikle de iktidar
tarafından hararetli bir biçimde tartışma masasına getirilmek istenen Anayasa değişikliği
talebi vardı. Bütün bu olup bitenlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde anayasayı
değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar olduğu kanaatini
taşıyorum. Geçen açılım döneminde ‘Başkanlığı bana verin, ondan sonra sizin
sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan ve iktidar, ‘bugün beni emri hak vaki
oluncaya kadar, başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne
istiyorsanız onu vereyim’ demektedir. Şimdi bu devleti yönettiğini iddia edenlere
soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın adaylığı tartışması: “Ana muhalefeti uyardım”
Anayasa değişikliği için Cumhur İttifakı’nın 40’ın üzerinde milletvekili oyuna ihtiyaç
duyduğu hatırlatılan Dervişoğlu, “Bu özellikle ana muhalefet tarafından dile getirildiğinde
kendilerini uyardım. Anayasa’yı gösterdim ve dedim ki; ‘Anayasa’ya göre Erdoğan bir
kez daha aday olamıyor ama kamuoyu araştırmalarında sizin iki belediye başkanınızla
kendisini (Erdoğan’ı) yarıştırıyor. Bunun kabaran iştihanı kesmek için önce aday
olamayacağının ifade edilmesi gerekiyor.’ Anayasa 2 dönem diyor, Tayyip Bey 3
dönemdir Cumhurbaşkanı. Anayasa en fazla 10 sene yapar diyor, bittiğinde Tayyip Bey
14 senelik Cumhurbaşkanı. Bir daha seçilirse 20 yıllık Cumhurbaşkanı. Anayasa’da 2
kere seçilme hakkı vermişler ama erken seçim olursa bir daha aday olabilir türünden bir
şeyi gündeme getirmek, Anayasa’nın arkasından dolanmak için gerekçe aramaktan
ibarettir. Erdoğan’a tüm muhalefet tarafından ‘aday olamazsın, erken seçimde de sana
kapalıyız’ denilmiş olunsaydı Erdoğan bu arayışlara girmezdi. Bütün muhalefet ‘erken
seçim kararı alırsa’dan hareketle Erdoğan’a seçim tarihi belirleme imkanı verdi. ‘Şu
tarihe kadar yaparsa yanındayım’ dendi. Bu ‘senin adaylığına razıyım’ demektir. Bunu
sorduğumuzda da ‘Biz onu yenerek göndermek istiyoruz’ cevabını verdiler. Siyaset bir
arenadır ama siyasetçi gladyatör değildir” görüşünü dile getirdi.
Erdoğan’ın tek alternatifi: Vekil transferlerine tepki
Erdoğan’ın salt çoğunluğu sağlamak için 40 isim bulabileceğine işaret eden Dervişoğlu,
“DEM’e taviz verilmesi hali, CHP’nin bunun dışında kalırsak siyaseten farklı bir biçimde
anılırız endişesi; Erdoğan’a bu imkanı verir. Erdoğan’ın iştahı artık kabarmıştır.
Ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı olmak istemektedir. Bunu gerçekleştirmek
üzere kiminle müttefik olacaksa müttefik, kiminle düşman olacaksa düşman olacaktır.
Bunu yapamaması halinde tek alternatifi kalıyor, bu da milletvekili transferi durumu.
Milletvekillerini millet seçmiştir. Rozetleri milletvekillerinin namusudur. Milletvekilini alınıp
satılan bir meta olarak görmek ve bunun üzerine strateji oluşturmak da bir siyasi
ahlaksızlıktır.” ifadesini kullandı.
“Cesetlerimizi çiğnemeden oraya giremezler”
Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısı için ‘Cesetlerimizi çiğnemeden oraya
giremezler’ çıkışını tekrarlayan Dervişoğlu, çağrının gerçekleşme ihtimalinin olduğu
yönündeki yorum üzerine “O zaman paradigmayı izah etsinler. İmralı’ya gidildi, Öcalan
affedildi, TBMM’ye de geliyorsa; Meclis’teki TBMM ibaresini kaldırsınlar. Türkiye,
teröristten medet umacak kadar alçalmış bir devlet idaresine mahkum değildir. Böyle bir
şey olamaz. Sonra bu Öcalan’la ne konuşuyorlar. Fransa’da tutuklu olan Çakal Carlos
neyi bilir? Öcalan orada hücrede mi, malikanede mi? Öcalan, paradigmaları analiz
edebilecek bilgi, birikim ve teması neye göre sağlıyor? Bu devleti yönettiğini
zannedenler, bu millete hangi oyunu oynuyor? Çıkıp bunu anlatsınlar. Türkiye bu
duruma getirilecek bir ülke değil. Türkiye, Günay Afrika mı? Yüzyıllık Cumhuriyet bu.”
diye ekledi.
“Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işler”
Bahçeli üzerinden kurgulanmış senaryoları daha fazla konuşmak istemediğini dile
getiren Dervişoğlu, “Herkes ‘Bahçeli’yi tanırız’ diyor. Tanımazsınız efendim. Ben de
tanıyamıyorum.
Evet birlikte siyaset yaptık ama bunu nasıl ön görebilseydim? 1999’da başbakanlığı
reddetmesini, 2002’de Erdoğan’ın işbaşına gelmesi için erken seçim istemesini, 2007’de
üst üste kazanışmış iki seçim zaferinin Cumhurbaşkanlığı ile taçlanması için herhangi
bir temasta bulunmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gitmesini; Türkiye'de bu
zamana kadar hep karşı olduğu şeyleri paradigma diye çıkardılar; başkanlık sisteminin
oluşmasını istiyor Erdoğan, buna izin vermeyeceğiz deyip de bu sistemin inşasını,
seçim akşamı 2015 seçimin yenilenmesini istemesini, Türkiye'de bu iktidarın tek başına
iktidar olmasının önünü alabilecek bir meclis aritmetiği varken bunu tahkim etmek için
yeniden seçim istemesini, Abdullah Öcalan'ı meclis kürsüsüne davet etmesini ve bunu
bekayla ilişkilendirilmesini… Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işlerdir. Bu
sistemin kurulabilmesi ve inşasını temin etmek üzere bunun 1980 ihtilalinden itibaren
planlandığı kanaatini taşıyorum.” dedi.
“Bahçeli rakibim değil”
Bahçeli için “Siyaseten bir hedefi olmayan kişi benim açımdan siyasi muhatap değildir.
Rakibim hiç değildir.” yorumunda bulunan Dervişoğlu, terörle mücadele konusunda ise
şöyle konuştu: “TSK ve polis teşkilatı teröristlerle mücadele eder, teröre destek
verenlere yargı mücadele eder, terörün gerekçelerini ortadan kaldırmakla da siyaset ve
hükümet mücadele eder. Üçüncü ayağı eksiktir. Terörün ortadan kaldırılması için
verilmesi gereken mücadele Anayasa değişikliğine, bir sonraki seçimi kazanmaya
yönelik hale getirilmiştir. 2019 seçimlerini hatırlayın. Devlet bir taraftan terörle mücadele
ediyor, bir taraftan da bir terörist TRT ekranlarına çıkarılıyor. Bunların eşgüdüm
içerisinde yapılabilmesini mümkün kılacak atılacak bir sürü adım varken, Türkiye bu
enerjiyi başka alanlarda heba etmiştir. Benim en çok üzüldüğüm de şudur; Kürt sorunu
diye bağırıyoruz ya bütün Kürtleri sorunun öznesi haline getiriyoruz. Bizim sorunumuzun
öznesi terör. Meseleye bu kafayla bakarsak hangi Kürt’ün sorunun çözebiliriz?”
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Dervişoğlu: Ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz (!)
İYİ Parti Genel Başkanı Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Bahçeli'nin Öcalan çağrısıyla Anayasa değişikliği gündemi hakkında açıklama yaptı. Bahçeli'nin çağrısı ve siyasi gelişmeler ele alındı. Türkiye siyasetinde yaşanan süreçlerin incelikleri ve gelecek beklentileri değerlendirildi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, MHP Genel Başkanı Devlet
Bahçeli’nin terör örgütü elebaşı Abdullah Öcalan’a yönelik çağrısıyla başlayan
gelişmenin altında, Anayasa’yı değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde edebilme
gayesinin de olabileceğine işaret etti. Dervişoğlu, “Geçen açılım döneminde ‘Bana
başkanlığı verin, ondan sonra sizin sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan,
bugün de ‘Beni başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne
istiyorsanız onu vereyim’ demektedir. Devleti yönettiğini iddia edenlere
soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” dedi.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, Karar TV ekranlarında Elif Çakır ve Taha
Akyol’un gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çağrısı ile başlayan ve DEM Partili Pervin
Buldan ile Sırrı Süreyya Önder’in İmralı’ya giderek terör örgütü elebaşı Abdullah
Öcalan’la görüşmesiyle süren gelişmelere ilişkin görüşü sorulan Dervişoğlu, “Ben hiçbir
şeye önyargıyla karşı çıkmam. Şartları doğru okumaya gayret sarf ederim. Bu
çağrıların, bu zamana kadar yapılmış çağrılara benzerliği üzerinden de ne tür sonuçları
beraberinde getireceğini tahmin ederek bir duruş sergilerim. Bu daha önceden
sınadığımız bir yöntemdir. Hepimiz bunun ağır sonuçlarına da katlanmışızdır.
Dolayısıyla bu işlerde zamanlamanın doğru yapılabilmesinden yanayım. Türkiye'nin bir
çıkmaz içindeyken, bir sorundan çıkmak üzere hiç bulaşmaması icap eden alanlarla
temas kurmaya yeltenmesini yerinde bulmam. Ortada yerde bir sorun varsa o sorunun
doğru çözülmesi için de diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim.”
dedi.
Bahçeli’nin çağrısı: “Öcalan’ın serbest bırakılmasını istemek demek”
Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısını hatırlatan Dervişoğlu, “Öcalan’ın bir
hükümlü olması sebebiyle, bir siyasi partinin grup kürsüsünde konuşabilmesi için
öncelikle serbest bırakılması gerekir. Sayın Bahçeli'nin geçmişte yapmış olduğu
hamlelere baktığımızda, bu hamlelerin zaman zaman farklı özneler içerdiğine şahit
oluyoruz. ‘Gelsin bu kürsüyü konuşsun’ demek, Abdullah Öcalan'ın serbest
bırakılmasını istemek demektir. Buna benzeyen birçok şeyi bu zamana kadar yaptı ve
konunun doğru alanlarda tartışılmasının da önünü kapattı. Yoksa salt milliyetçi
reflekslere bağlı olarak şiddetli bir karşı duruş sergilemiş değilim. İmralı’da tecrit altında
bulunan birinin, Meclis kürsüsüne daveti eşyanın tabiatına da aykırıdır. Bunun
arkasında hangi amaç olabilir düşüncesinden hareketle, toplum da düşünceye sevk
edildi.” şeklinde konuştu.
“Bahçeli’nin çağrısına şaşırmadım”
MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin çağrısı üzerine bir şaşkınlık yaşamadığını kaydeden
Dervişoğlu, “Aslında sizler de şaşırmamışsınızdır. Bu meseleye toptancı bir tarih
şuuruyla bakanlar, kimin hangi adımları atabileceğine üç aşağı beş yukarı muttali
insanlardır.
Türk siyasetinde ne zaman bir kırılma noktasına doğru gidiyoruz diye düşünüldüğünde,
Bahçeli’nin benzer hamlelerine şahit olmuşuzdur. 367 krizinden sonra, Cumhurbaşkanı
seçimi sürecinde, sistemin değiştirilmesi sürecinde, 1999 senesinde seçim akşamı,
‘DYP ve Fazilet dinlensin’ diyerek merkez sağın tasfiyesi sürecinde, 2015 yılındaki
seçimlerden hemen sonra, ara hükümetin kurulabilmesi sürecinde… Bahçeli’nin bütün
bu süreçlerde öznesi farklı birtakım çıkışları olmuştur. Herkes o özne üzerinde
tartışırken, gizli öznenin beklentisine uygun sonuçlar ortaya çıkmıştır. Ben de burada
yine özne farkı var düşüncesinden hareketle meseleyi şaşkınlık ya da sürprizle
karşılamadım. Bahçeli'nin bütün bunları, Türk milliyetçiliğinin siyasi organizasyonu olan
bir siyasi partinin lideri kimliğinden hareketle yaptığını düşünmüyorum.” ifadelerini
kullandı.
“Bu coğrafyanın ihtiyacı budur”
Türk milliyetçiliği için “Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin
kuruluş felsefesi” tanımını yapan Dervişoğlu, “Gerek siyasi partiler, gerek bazı kişiler,
gerekse bazı kurumlar, hepimizin müşterek değerlerini parça parça kendi inhisarlarına
alarak, bunun üzerine bir siyasi ikbal programı inşa etmişlerdir. Benim ısrarla merkez
dememin de sebebi budur. Yani milliyetçilik bir siyasi partiye; dindarlık, muhafazakarlık,
mukaddesatçılık bir başka partiye; cumhuriyetçilik, laiklik, Atatürkçülük başka bir partiye
verilmiş gibi bir algı yaratılmıştır. Oysa bunların hepsi bütünüyle bizim kucaklamamız
icap eden değerlerdir. Ama biz buradan bakmıyoruz, inhisarımıza alıyoruz. Biri milliyetçi
oluyor, başkasının milliyetçi olma hakkı kalmıyor. Kimisi maneviyatçı oluyor, başkasının
kalmıyor. Kimisi Atatürk'ü, Cumhuriyeti, laikliği inhisarına aldığını varsayarak, onun
başkasının hakkı olmadığını delalet eden beyanlarda bulunuyor. Ben ise hem yetişme
çağlarımda hem de bugün içinde bulunduğum konumda, bu büyük değerlerin
başkalarının inhisarına terk edilmemesi üzerine bir siyasi dünya görüşü inşa
edilmesinden yanayım. Bu coğrafyanın ihtiyacı budur” değerlendirmesini yaptı.
“Paradigma olarak bir değişiklik varsa bunun bize anlatılması lazım”
“Diyalog kapılarının açık olmasından yana bir tavır sergilerim” şeklindeki sözlerine
açıklık getiren Dervişoğlu, “Bahçeli'nin önermesi ve Erdoğan'ın da müsaadesiyle DEM
yöneticileri Abdullah Öcalan'ı ziyaret etti. Orada kendilerine söylenenler de bir metne
dönüştürülerek
kamuoyuyla paylaşıldı. Burada bir paradigmadan bahsediliyor. Bir şeyi değiştirebilmek
için ortaya koyulan bir stratejiden bahsediliyor. Ve bu değişikliğe vesile olanın da
İmralı'daki şahıs tarafından, devletten kaynaklandığı ifade ediliyor. Paradigma olarak bir
değişiklik varsa buna Abdullah Öcalan'a kuryelik yapanlar tarafından değil, buna yol
veren ve müsaade eden tarafından bize anlatılması lazım” diye ekledi.
“Hayırlı bir sonuç çıkmaz”
“Burada başlangıç yanlış. Bu başka bir amaca matuf” diyen Dervişoğlu, “Nasıl
başlamalıydı?” sorusu üzerine “Bu hükümete bunu öğretebilmeniz mümkün değil.
Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle, kurulduktan ve iktidar olduktan sonra
FETÖ’yle, daha sonraki dönemlerde Suriye'de yaşadığımız ve gördüğümüz gibi HTŞ
gibi örgütlerle ilişki kurmayı mahsurlu görmeyen biriyle, bu işin doğrusu şudur diye
konuşmam. Dolayısıyla aklından geçenin bize bildirilmesi lazım. Bu zamana kadar
kurmuş olduğu ittifakların sonuçlarına bakarak bu işten de hayırlı bir sonuç çıkacağı
kanaatini taşımıyorum. Kuruluş aşamasında beynelmilel örgütlerle ilişkiler, sonraki
dönemde FETÖ'yle ilişkiler, sonraki dönemde açılım süreci PKK’yla ilişkiler. Şimdi de
Suriye’de kendi senaryoları olmasa bile sahiplendikleri bir senaryo üzerinden, geçmişe
yönelik yasadışı örgütlerle ilişkilerini ifşa etmekten kaçınmama halleri… Bunlarla
masaya otururken temiz bir siyasi geçmişe sahip insanların mütereddit davranmaması
gibi bir durum söz konusu olamaz. Bunun için mutlak surette arkada ne olacağına
bakmak durumundayız.” dedi.
“Kim neyi planlıyor kaygısı yaşanıyor”
Cumhur İttifakı yerine Cumhur koalisyonun varlığından söz eden Dervişoğlu, “Buna
bağlı olarak da rol paylaşımı var. Bu son derece somut bir biçimde de kendini
hissettiriyor. Sayın Bahçeli, yasama yılının açılışında Tayyip Bey'in yapmış olduğu
konuşmaya bağlı olarak, durumdan vazife çıkardığını ve DEM’e el uzattığını söylüyor.
Uzanan el, Devlet Bey’in eli ama elin gerçek sahibinin Tayyip Erdoğan olduğu da ortaya
çıkıyor. Ben bunlardan muzdarip değilim. Türkiye'nin geleceğine dair, bu ve benzer
kararları müştereken alanların ilişkilerinin deşifre olmasından yana bir kaygım yok.
Benim asıl kaygım, Türkiye'nin ve Türk milletinin beklentilerinin hilafına atılmış adımlar
ve alınmış kararlardır. Bu yönüyle
siyasetin bana yüklediği sorumluluğun sınırında kalarak, karşı durmam icap eden
hususlara karşı çıkıyorum ve karşı duruşumu şeffaf bir biçimde dile getiriyorum. Ama şu
var; Tayyip Bey her karar verdiğinde bu millet arkasında ne var diye düşünmeye
başladıysa Anayasa hükmünü yitirmiş demektir. Asıl sıkıntı orada. Kim neyi planlıyor
diye bir kaygı yaşanıyorsa -ki Türkiye'de her alanda bu yaşanıyor- işte o zaman bu her
geçen gün Türkiye hukuk devleti olmaktan biraz daha uzaklaşır.” İfadesini kullandı.
“Takvim içerisinde herkes üstüne düşeni yapıyor”
Bahçeli’nin ‘örgütün lağvedilmesi’ ile Erdoğan’ın ‘silahların gömülmesi’ noktasındaki
çağrılarına karşılık terör örgütü elebaşı Öcalan’dan buna yönelik bir yanıt gelmediği
hatırlatılan Dervişoğlu, “Bahçeli'nin ve Erdoğan’ın söylediği istikamette bir müzakere
sürecinin gelişebileceğini düşünüyor musun?” sorusuna şu yanıtı verdi: “Bize neyle
geleceklerini bilmediğim, o paradigmanın ne olduğunu da kestiremediğimden bu konuya
net bir cevap verebilme imkanına sahip değilim. Abdullah Öcalan'la İmralı'da yapılan
görüşmeyle alakalı kısa bir metin paylaşıldı. Görüşme bugün yapıldı, metin ise ertesi
gün paylaşıldıysa; geçmişte olup bitenlere bakarak bunun takvime bağlı bir işlem olduğu
kanaatini taşıyorum. Oslo’da 2009’da görüşülmüş ama açılım süreci 2013’te başlamış.
Bu pencereden baktığımda, bu 4 yıllık zaman içinde olup bitenlere muttali değilim. Ama
bu belli bir takvime yayılıyor, bir kum saati çevriliyor. Bu takvim içerisinde de paylaşılan
roller çerçevesinde herkes üstüne düşeni yapıyor.” ifadesini kullandı.
“Nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar atılıyor”
“Bu bölgede olup biten hiçbir şey, bölge coğrafyasının başka bir yerinde olan işlerden
bağımsız değildir.” değerlendirmesini yapan Dervişoğlu, “Bütün bunları Suriye'de olup
bitenler üzerine bina ettik. Türkiye'de bütün bunlar başlamadan önce özellikle de iktidar
tarafından hararetli bir biçimde tartışma masasına getirilmek istenen Anayasa değişikliği
talebi vardı. Bütün bu olup bitenlerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde anayasayı
değiştirebilecek nitelikli çoğunluğu elde etmeye yönelik adımlar olduğu kanaatini
taşıyorum. Geçen açılım döneminde ‘Başkanlığı bana verin, ondan sonra sizin
sorunlarınızı çözeyim’ diyen Sayın Erdoğan ve iktidar, ‘bugün beni emri hak vaki
oluncaya kadar, başkan olarak tutacak anayasa değişikliğini yapın, ben de size ne
istiyorsanız onu vereyim’ demektedir. Şimdi bu devleti yönettiğini iddia edenlere
soruyorum; ne veriyorsunuz ya da ne alıyorsunuz?” şeklinde konuştu.
Erdoğan’ın adaylığı tartışması: “Ana muhalefeti uyardım”
Anayasa değişikliği için Cumhur İttifakı’nın 40’ın üzerinde milletvekili oyuna ihtiyaç
duyduğu hatırlatılan Dervişoğlu, “Bu özellikle ana muhalefet tarafından dile getirildiğinde
kendilerini uyardım. Anayasa’yı gösterdim ve dedim ki; ‘Anayasa’ya göre Erdoğan bir
kez daha aday olamıyor ama kamuoyu araştırmalarında sizin iki belediye başkanınızla
kendisini (Erdoğan’ı) yarıştırıyor. Bunun kabaran iştihanı kesmek için önce aday
olamayacağının ifade edilmesi gerekiyor.’ Anayasa 2 dönem diyor, Tayyip Bey 3
dönemdir Cumhurbaşkanı. Anayasa en fazla 10 sene yapar diyor, bittiğinde Tayyip Bey
14 senelik Cumhurbaşkanı. Bir daha seçilirse 20 yıllık Cumhurbaşkanı. Anayasa’da 2
kere seçilme hakkı vermişler ama erken seçim olursa bir daha aday olabilir türünden bir
şeyi gündeme getirmek, Anayasa’nın arkasından dolanmak için gerekçe aramaktan
ibarettir. Erdoğan’a tüm muhalefet tarafından ‘aday olamazsın, erken seçimde de sana
kapalıyız’ denilmiş olunsaydı Erdoğan bu arayışlara girmezdi. Bütün muhalefet ‘erken
seçim kararı alırsa’dan hareketle Erdoğan’a seçim tarihi belirleme imkanı verdi. ‘Şu
tarihe kadar yaparsa yanındayım’ dendi. Bu ‘senin adaylığına razıyım’ demektir. Bunu
sorduğumuzda da ‘Biz onu yenerek göndermek istiyoruz’ cevabını verdiler. Siyaset bir
arenadır ama siyasetçi gladyatör değildir” görüşünü dile getirdi.
Erdoğan’ın tek alternatifi: Vekil transferlerine tepki
Erdoğan’ın salt çoğunluğu sağlamak için 40 isim bulabileceğine işaret eden Dervişoğlu,
“DEM’e taviz verilmesi hali, CHP’nin bunun dışında kalırsak siyaseten farklı bir biçimde
anılırız endişesi; Erdoğan’a bu imkanı verir. Erdoğan’ın iştahı artık kabarmıştır.
Ömrünün sonuna kadar Cumhurbaşkanı olmak istemektedir. Bunu gerçekleştirmek
üzere kiminle müttefik olacaksa müttefik, kiminle düşman olacaksa düşman olacaktır.
Bunu yapamaması halinde tek alternatifi kalıyor, bu da milletvekili transferi durumu.
Milletvekillerini millet seçmiştir. Rozetleri milletvekillerinin namusudur. Milletvekilini alınıp
satılan bir meta olarak görmek ve bunun üzerine strateji oluşturmak da bir siyasi
ahlaksızlıktır.” ifadesini kullandı.
“Cesetlerimizi çiğnemeden oraya giremezler”
Bahçeli’nin Öcalan’a yönelik Meclis çağrısı için ‘Cesetlerimizi çiğnemeden oraya
giremezler’ çıkışını tekrarlayan Dervişoğlu, çağrının gerçekleşme ihtimalinin olduğu
yönündeki yorum üzerine “O zaman paradigmayı izah etsinler. İmralı’ya gidildi, Öcalan
affedildi, TBMM’ye de geliyorsa; Meclis’teki TBMM ibaresini kaldırsınlar. Türkiye,
teröristten medet umacak kadar alçalmış bir devlet idaresine mahkum değildir. Böyle bir
şey olamaz. Sonra bu Öcalan’la ne konuşuyorlar. Fransa’da tutuklu olan Çakal Carlos
neyi bilir? Öcalan orada hücrede mi, malikanede mi? Öcalan, paradigmaları analiz
edebilecek bilgi, birikim ve teması neye göre sağlıyor? Bu devleti yönettiğini
zannedenler, bu millete hangi oyunu oynuyor? Çıkıp bunu anlatsınlar. Türkiye bu
duruma getirilecek bir ülke değil. Türkiye, Günay Afrika mı? Yüzyıllık Cumhuriyet bu.”
diye ekledi.
“Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işler”
Bahçeli üzerinden kurgulanmış senaryoları daha fazla konuşmak istemediğini dile
getiren Dervişoğlu, “Herkes ‘Bahçeli’yi tanırız’ diyor. Tanımazsınız efendim. Ben de
tanıyamıyorum.
Evet birlikte siyaset yaptık ama bunu nasıl ön görebilseydim? 1999’da başbakanlığı
reddetmesini, 2002’de Erdoğan’ın işbaşına gelmesi için erken seçim istemesini, 2007’de
üst üste kazanışmış iki seçim zaferinin Cumhurbaşkanlığı ile taçlanması için herhangi
bir temasta bulunmadan Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gitmesini; Türkiye'de bu
zamana kadar hep karşı olduğu şeyleri paradigma diye çıkardılar; başkanlık sisteminin
oluşmasını istiyor Erdoğan, buna izin vermeyeceğiz deyip de bu sistemin inşasını,
seçim akşamı 2015 seçimin yenilenmesini istemesini, Türkiye'de bu iktidarın tek başına
iktidar olmasının önünü alabilecek bir meclis aritmetiği varken bunu tahkim etmek için
yeniden seçim istemesini, Abdullah Öcalan'ı meclis kürsüsüne davet etmesini ve bunu
bekayla ilişkilendirilmesini… Bunlar ancak görev takvimi içinde yapılabilecek işlerdir. Bu
sistemin kurulabilmesi ve inşasını temin etmek üzere bunun 1980 ihtilalinden itibaren
planlandığı kanaatini taşıyorum.” dedi.
“Bahçeli rakibim değil”
Bahçeli için “Siyaseten bir hedefi olmayan kişi benim açımdan siyasi muhatap değildir.
Rakibim hiç değildir.” yorumunda bulunan Dervişoğlu, terörle mücadele konusunda ise
şöyle konuştu: “TSK ve polis teşkilatı teröristlerle mücadele eder, teröre destek
verenlere yargı mücadele eder, terörün gerekçelerini ortadan kaldırmakla da siyaset ve
hükümet mücadele eder. Üçüncü ayağı eksiktir. Terörün ortadan kaldırılması için
verilmesi gereken mücadele Anayasa değişikliğine, bir sonraki seçimi kazanmaya
yönelik hale getirilmiştir. 2019 seçimlerini hatırlayın. Devlet bir taraftan terörle mücadele
ediyor, bir taraftan da bir terörist TRT ekranlarına çıkarılıyor. Bunların eşgüdüm
içerisinde yapılabilmesini mümkün kılacak atılacak bir sürü adım varken, Türkiye bu
enerjiyi başka alanlarda heba etmiştir. Benim en çok üzüldüğüm de şudur; Kürt sorunu
diye bağırıyoruz ya bütün Kürtleri sorunun öznesi haline getiriyoruz. Bizim sorunumuzun
öznesi terör. Meseleye bu kafayla bakarsak hangi Kürt’ün sorunun çözebiliriz?”
En Çok Okunan Haberler