Siyasi ikbal adına, ortada geçerli gerekçe yok iken, açılım sürecini gündem etmek sönmek üzere olan ateşin üzerine benzin dökmekten farksızdır. Benzer şekilde, siyasi rakibi etkisizleştirmek için, seçime girmesine ve kazanmasına devlet eliyle müsaade edilmiş belediye başkanlarının gözaltına alınması ve belediyelere kayyum atanması, toplumsal rahatsızlığı tetikleyecek bir eylemdir.
Burada tartışılacak konu bu başkanların bölücü terör örgütü (BTÖ) ile ilişkileri ve teröre destek eylemleri değildir. Eğer böyle bir durum varsa güvenlik güçleri ve adalet mekanizması gereğini yapar, yapmalıdır da. Asıl tehlike, BTÖ’ye destek verdiği iddia edilen, ki bunu istihbarat birimlerinin bilmemesi mümkün değildir, belediye başkan ve yöneticilerinin seçime girmesine müsaade edildikten sonra böyle bir tasfiyeye girişerek bu adaylara oy vermiş olan Kürt kökenli vatandaşların sinir uçlarıyla oynanmasıdır. Bütün bunların siyasi rakipleri zor duruma düşürmek amacıyla iktidar ve ortağı tarafından kurgulandığı gayet açıktır. Bu şekilde bir kurgu vatandaşların yargıya ve idareye olan güvenlerini zayıflatmaktadır.
Bir önceki “sözde” çözüm sürecini hatırlayalım. Başta Prof. Dr. Haydar BAŞ ve BTP kadroları olmak üzere, aklı başında siyasiler ve TSK tarafından yapılan onca ikaza rağmen böyle bir sürece kalkışılmasının bedeli; en seçkin birliklere mensup 1000'in üzerinde şehit ve binlerce gazi, yıkılıp harabeye dönmüş 7 şehir ve kandırılmışlık hissiyle devlete aidiyet duygusunu kaybetmiş bölge halkı olmuştur. Bu süreç hem bölücü terör örgütünün hem de siyasi uzantısı olan partinin bölgede etkinliğini çok artırmıştır. Öyle ki, BTÖ o dönemde bazı seçim bölgelerinde vatandaşları açık oy kullanmaya zorlayacak, gençleri ailelerinin elinden zorla alıp aleni şekilde kırsala götürecek etkinliğe ulaşmıştır.
Bu ülke bir daha böyle bir süreci asla kaldırmaz. Bundan derhal vazgeçilmeli ve devletin gerçek gündemi olan EKONOMİ ve ANAYURT GÜVENLİĞİ konularına odaklanılmalıdır. Zira ABD İsrail'e destek kılıfı altında bölgeye 2 adet uçak gemisi ve B 52 ağır bombardıman uçakları göndermiştir. Zaman içerisinde bu yığınaklanmayı güçlendireceği değerlendirilmektedir.
Bu hazırlıkla ABD'nin ülkemizi kuşatma altına aldığı, Suriye'de oluşan PYD/YPG yapılanmasını koruyan askerlerinin güvenliği bahanesiyle de bu bölgeyi Suriye'den tamamen koparıp Akdeniz'e uzanan koridoru yeniden hayata geçirmeye çalışacağı aşikardır. Bu bağlamda; oluşturulacak De Facto devlete Türkiye’den koparmaya çalışacağı Hatay'ı da ekleyerek, oradan denize çıkış vermek maksadıyla Kilis, Gaziantep ve Hatay'da neredeyse çoğunluğu oluşturan Suriyeli sığınmacıları da ülkemiz aleyhine aktive edeceği çok muhtemeldir.
Bir sonraki adım ise Irak ve Suriye'de oluşan De Facto yapıları birleştirip, bu yapıya Türkiye'den koparılmaya çalışılacak parçayı da ekleyerek bölgedeki tek güçlü üniter yapıdaki devlet olan Türkiye'yi iç karışıklığa sürükleyerek parçalamaktır. Ülkemiz içten ve dıştan etkilerle iç karışıklığa zorlanacaktır. Ülkedeki barış ve huzur ortamının sağlanması daha önce hiç olmadığı kadar önem arz etmektedir.
Üzerinde bulunduğumuz coğrafyada emelleri olan ABD, İsrail, İngiltere ve Fransa Türkiye’nin askerî harekât ile işgal edilemeyeceğini ve bunun bedelinin çok ağır olacağını bilmektedirler. Bunun tek yolunun Bölücü Terör Örgütü başta olmak üzere yurt içindeki işbirlikçileri ile sığınmacı bazı grupları kullanarak iç karışıklık çıkararak ülkeyi zayıf düşürmek olduğunu düşünmekte ve bu yönde planlamalarına devam etmektedirler. Ülke yeniden kardeş kavgasının eşiğine getirilmek istenmektedir.
Tablo çok vahimdir. Daha vahim olan ise ne iktidarın ne de muhalefetin gaflet ve dalalet içinde, bunun önüne geçecek iradesinin ve çözümünün bulunmamasıdır. Mevcut siyasi anlayışla bu durumla mücadele etmenin imkânsız olduğu aşikardır.
Bütün bu olumsuz durumların önüne geçmek elbette mümkündür. Öncelikle Bağımsız Türkiye Partisinin projesi olan Milli Ekonomi Modeli tezi ve Sosyal Devlet/Milli Devlet projesi uygulanarak Milletin refahı sağlanmak suretiyle "iç barış ve huzur ortamı" tesis edilmeli; akabinde, oluşan dış tehdide karşı, Savunma Sanayii çalışmaları ile TSK'nin hem personel hem de teçhizat yapısı çok güçlendirilmelidir. Tüm bu gayretler sığınmacıların uygun şartlar altında ülkelerine gönderilmeleri ile desteklenmelidir.
Bunları yapabilecek yegâne kadro Atatürk İlke ve İnkılaplarının gerçek savunucusu olan, Hüseyin BAŞ liderliğinde Milli Ekonomi Modeli tezinin sahibi Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) kadrosudur. Bu vesileyle, tüm vatandaşlarımızı ülkenin gerçek sorunlarından uzak çürümüş siyasi anlayıştan uzaklaşarak BTP çatısı altında birleşmeye davet ediyorum.