Gulf stream “Körfez Akıntısı”

Yazının Giriş Tarihi: 17.06.2024 18:40
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.06.2024 19:03

Bilim insanlarınca Avrupa'nın kuzeyini sıcak tutan Atlantik Meridyonel Devrilme Dolaşımı veya kısaca AMOC adı verilen akıntıların, her saniyede 10 Hiroşima bombasına eşdeğer oranda ısı enerjisini kuzeye getirdiği ve Kuzey Avrupa'da bulunan ülkelerin havasını ılık ve nemli tuttuğu belirtilmektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda küresel ısınmanın etkisiyle eriyen buzul kütlelerinin bu akıntıları etkileyeceği ve soğutacağı değerlendirilmektedir.

The Guardian ve New York Times gazetelerinde 05 Ağustos 2021'de yayımlanan habere göre, Almanya'daki Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü tarafından yapılan yeni bir araştırmada da dünya genelinde okyanus sirkülasyonunu sağlayan ve Kuzey Yarımküre ikliminin motoru olan Atlantik Meridyonel Devrilme Dolaşımının (AMOC) durma noktasına geldiğine dair işaretler tespit edildi. Bilim insanları, ılık suyu tropik bölgelerden Kuzey Atlantik'e taşıyan Körfez Akıntısının da bir parçası olduğu AMOC'un çökmesi halinde, "küresel bir iklim felaketiyle" karşı karşıya kalınacağını bildirdi.

Araştırmada 1600 yılın en düşük seviyesinde olan akıntıların giderek zayıflamasıyla Kuzey Yarımkürenin soğuyacağı, Atlantik'te deniz seviyelerinin yükseleceği, Avrupa ve Kuzey Amerika'da yağışların azalacağı kaydedildi. Öte yandan, Güney Amerika ve Batı Afrika musonlarının düzensizleşeceği, Amazon yağmur ormanları ve Antarktika buzullarında da tehlike riskinin artacağı belirtildi.

İrlanda'daki Maynooth Üniversitesi'nden Levke Caesar ise mevcut çalışmaların olası bir çöküşün kesin zamanlamasını vermediğini aktardı. Caesar, "Bu araştırmalar, AMOC'un çöküşünün düşündüğümüzden daha yakın olduğuna dair bir uyarı niteliğinde" dedi.

Atlantik Meridyen Devrilme Sirkülasyonu (AMOC) sisteminin belirsizliği ve küresel ısınma sonrasındaki sıcaklık seviyelerinin tam olarak ölçülememesi nedeniyle oluşacak yıkım ile ilgili tam tarih verilemezken, bilim insanları durumun on yılda da gerçekleşebileceğini, birkaç yüzyıl da sürebileceğini belirtti.

Almanya Potsdam İklim Etkisi Araştırma Enstitüsü'nden Niklas Boers, "Körfez Akıntısı'ndaki istikrarsızlaşma belirtilerinin şimdiden görünüyor olması, beklenmeyen ve korkutucu bulduğum bir durum. Bu, olmasına izin veremeyeceğiniz bir gerçek" dedi.

Gerçekten de Britanya adası ve Kuzey Avrupa, Sibirya ile hemen hemen aynı enlemde yer almalarına rağmen aralarında önemli sıcaklık farkı olmasının temel nedeni Gulf Stream adı da verilen bu akıntıdır. Bu akıntı bahsi geçen bölgeleri yaşanabilir kılmaktadır.

Buna göre Kuzey Amerika'nın doğusunda su seviyesi yükselecek ve taşkınlar meydana gelecek, yağışlar azalacak; bu bölge ile Kuzey Avrupa aşırı soğumadan ötürü yaşanması çok zor hale gelecektir.

Anadolu ve Orta Doğu'nun bu iklim değişiklikleri sonrasında yaşanabilecek en uygun iklime sahip coğrafi bölgeler olacağı değerlendirilmektedir.

Bu değişikliklerin zamanı tam olarak kestirilememekle birlikte fazla uzak olmadığı değerlendirilmektedir.

Tarihte büyük savaşlar ve göçler temelde ekonomik nedenler ve iklim değişikliklerinden kaynaklanan vatan arayışı ekseninde gerçekleşmiştir. Bu bağlamda, yaşadıkları coğrafya yaşanamaz hale gelecek milletlerin kendilerine vatan araması kaçınılmaz olmaktadır. Dolayısıyla bu doğal gelişme ABD ve Avrupalıları yeni vatan arayışına itmektedir.

NATO'nun son 30 yılda Orta Doğu'da bu denli etkin olmaya çalışması, Akdeniz ve Karadeniz'de varlığını artırma çabası bu eksende analiz edilmelidir. Ülkemizde ve civarımızdaki coğrafyada meydana gelen dikkat çekici etkideki olaylar bu bakış açısıyla değerlendirildiğinde anlam kazanmaktadır.

Ülkemizde yaşanan terör olayları, Irak ve Suriye'deki gelişmeler, Akdeniz ve Karadeniz'deki gerginlikler, Ege Adalarının silahlandırılması, yaşanan sığınmacı akınları, TSK'nın Libya ve Afganistan gibi uzak coğrafyalarda meşgul edilerek dikkatinin dağıtılması, orman yangınları, ekonomik krizler, ülke içi kutuplaşma vb. olaylar hep bu maksatla organize edilmektedir. Ülkemiz ve milletimiz tam anlamıyla çok yönlü bir kuşatma altındadır.

Bu duruma daha önce "Kuşatmadan Kurtulmak" başlıklı yazımda değinmiştim. Yakın dönemde yaşanan vahim gelişmeler nedeniyle bu konuya yeniden dikkat çekme gereği duydum.

Bu kuşatmadan kurtulmak elbette ki mümkündür. Öncelikle ülkenin idaresi liyakat sahibi, planı ve projesi olan, Türk Milletinin geleceğine dair stratejik öngörüye sahip ellere teslim edilmelidir.

Dış politikada NATO güdümünden kurtulmak gereklidir. Bu kapsamda aynı coğrafyayı paylaştığımız ülkelerle karşılıklı menfaat ilişkisine dayalı stratejik işbirliği faaliyetleri geliştirilmeli ve emperyalizme karşı omuz omuza mücadele edilmelidir. TSK başta olmak üzere ülkemizin silahlı güçleri yeni nesil silah ve teçhizatla donatılarak güçlendirilmeli, personel ve birlik sayısı artırılmalı ve siyasetten kesinlikle uzak tutularak, bir zümrenin değil milletin silahlı gücü olması sağlanmalıdır.

Yurt içinde ayrıştırıcı politikalara son verilmeli, üniter devlet yapısından asla taviz verilmemeli ve ahlaki çöküntüye neden olan yolsuzluklarla mücadele edilerek milli birlik ve beraberlik sözde değil özde sağlanmalıdır.

Gelecekte milli güvenliğimize yönelik ciddi problemlere neden olacağı değerlendirilen Suriyeli sığınmacı sorunu, Suriye'nin seçilmiş meşru hükümeti ile diyaloğa geçilerek çözülmelidir. Suriye ve Mısır ile ilişkilerin düzeltilmesi Doğu Akdeniz'deki kuşatmadan kurtulma açısından da çok kritiktir.

Bunların hepsinden daha önemli olmak üzere, Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş liderliğinde; ekonomik bağımsızlığımızı tam anlamıyla elde ederek refah toplumu olmamızı sağlayacak merhum Prof. Dr. Haydar Baş'ın yazdığı Milli Ekonomi Modeli hayata geçirilmeli ve emperyalist batının en önemli sömürü aracı olan kapitalist ekonomi sistemine son verilmelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.